Psikoterapi Merkezi
İletişim : 0505 767 58 85

  • Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Bebek Psikolojisi
Yeni bebeğin özellikleri, Bebekler arası farklılıklar, Bebek ağlamaları ve bebeklikte uyku problemleri.
Çocuk Ergen Terapisi
Depresyon, Korkular, Uykusuzluk, Huzursuzluk, Tedirginlik,Anksiyete, Kişilik, Davranış bozukluğu, Karşı gelme bozukluğu.
Yetişkin Terapisi
Cinsel Taciz, Travma, Korku ve Fobiler, Cinsel Terapi, Obsesif Kompulsif bozukluk, Öfke Kontrolü, Özgüven Eksikliği, Kişilik Bozuklukları, Ölüm ve Yas Süreci.
Aile Terapisi
Gebelik Dönemi, Vajinismus, Erken Boşalma, Cinsel İsteksizlik, Aldatma, İlişki Problemleri gibi konularda profesyonel eğitim alabilirsiniz.
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam70
Toplam Ziyaret410525
Köşe Yazarları Psikologlar Pedagoglar
724 Psikoloji Psikolog Pedagog Psikiyatrist Yazılari
Psikolojik danışma araştırma ve uygulamalarının karışımına dayanan, psikolojik danışma için önemli b

Aile-Bireysel Psikolog Fulya Beyribey +90 (546) 932 46 24
ÇOCUK VE ERGENLERDE OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUk

Aile Danışmanı ve Yaşam Koçu Merve Maltaş Kılıç 05333738123
YAŞAM KOÇLUĞU NEDİR?

Aile Evlilik Çift Terapisti Fulya Güner 0216 347 6003
OKB’nin Nedenleri..

Aile Evlilik Terapisti Şule Şişman 0533 373 81 23
BAB Hayatımızda her zaman kapılar vardır. Kimi zaman sonuna kadar açılır kimi zaman ise sade

Aile ve Çift Danışmanı Psikologataknşahin 05057675885
- Mutlu Evliliğin Sırları Nelerdir -

Almanya ingiltere Fransa Avusturya Turk Psikologlar Pedagoglar Aile Terapistleri
KADINA ŞİDDET ve ETKİLERİ

Başak Çiftçioğlu
PSİKOTERAPİ NEDİR?

Bilgelik Öyküleri
PAYLAŞMAK

Cinsel Terapi Merkezi 0505 7675885
VAJİNİSMUS (CİNSEL İLİŞKİYE GİREMEME)

çocuk gelişim uzmanı Suzan SEVİNDİK
ÇOCUKLAR NEYİ UNUTMAZ.

dilek dinçer
AŞK MI DEĞİL Mİ ?

Dr. Mehmet A. Eroğlu Yaşam-Eğitim Koçu 0544 7243650
İkigai

evlilik cinsel terapist nesrin örek 05057675885
Cinsel isteksizlik nasıl ele alınmalı ve tedavi edilmelir?

Evlilik Danışmanı Mehmet Ersoyoğlu
EVLİLİĞİNİZİ BU SIR KURTARACAK

istanbuldaki Çocuk Psikologlari Pedagoglari Listesi
5 Yaş Çocuğu

İstanbuldaki Psikoterapistler 05321583555
724 Psikolojik Danışmanlık Hizmetleri Nelerdir?

istanbuldanışmanlık ve koçluk merkezi psikologpedagog 05057675885
WISC-R EĞİTİMİ

İSTANBUL YAŞAM KOÇ YÜKSEL KÖKSAL05354336620
BERTRAND RUSSELL’IN ‘MUTLU OLMA SANATI’ İSİMLİ KİTABINDAN ÇIKARILACAK 6 DERS

istanbul yaşam koçu 05321583555
KENDİNİ GERÇEKLEŞTİREN KEHANET

Kişisel gelişim testleri 0505 767 5885
- Başkalarıyla Yaşayabilme Testi -

Klinik Psikolog Tuba Koldağ 05393271908
YENİ NORMAL DE AİLELER ÇOCUKLARA NASIL YAKLAŞMALI

Psikolog Nagehan Erçakar
PSİKOLOG VE PSİKİYATRİST KİMDİR?

Psikolog Ahmet Kurnaz İstanbul Bakırköy 0533 3738123
DEPRESYON

Psikolog Barış Yılmaz 0531 743 25 05
- ANLAŞILMAK İSTEYEN KADIN NE YAPMALI –

Psikolog Buse Yeğin
YEME BOZUKLUĞU NEDİR?

Psikolog Esra Çakır 05333738123
Psikodiyet Nedir?

Psikolog Hulya Aydoğan 0532 158 35 55
NARSİSTİK KİŞİLİK BOZUKLUĞU

Psikolog Osman İlhan
Varoluş Üzerine Fikir Uçuşmaları

psikolog pedagog aile ve çift terapisi
Dr. Psk. Aile Evlilik Çift Danışmanı Ekrem ÇULFA hakkında yazılan yorum, tavsiye, öneri ve faydalar

psikolog seden nazlı BAŞAK 0532 158 35 55
ÇOCUKLARDA DEPRESYONA GİRER

Psikolojik Danışman İnci Aydın Evlilik Danışmanı-5074410883
ÇOCUKLARIN CİNSEL İSTİSMARI

Psk. Dan. Furkan Çulfa 0544 724 36 50
Okula Gitmenin Psikolojik Olarak Olumlu Katkıları Nelerdir?

Sinem SAYIŞMAN 0533 373 81 23
METROPOLİTAN OKUL OLGUNLUK TESTİ

Sosyolog Merve Ege tel 0505 767 5885
İntihar

Uzman Klinik Psikolog Hatice Büşra KARA
DEPRESİF GENÇLER VE DEPRESİF EBEVEYNLER

Uzman Klinik Psikolog Şakir ERNAS 05057675885
Kendi Olmanın Orijinal Otantikliği: Özbenlik, Özgüven ve Özfarkındalık

Uzman Klinik Psikolog Büşra GÜNEŞ
HASTALIK HASTALIĞI

Uzman Klinik Psikolog Hülya Kıran 0 505 767 58 85
HİPNOZ REGRESYON EFT TEKNİKLERİYLE HANGİ DUYGULAR YA DA İNANÇLAR ELE ALINIR

Uzman Klinik Psikolog Pegadag Gülten Demirdöven
BOŞANMALAR ÇOCUKLARI NASIL ETKİLİYOR?

uzman klinik psikolog sabiha ışık 05333738123
Antisosyal Kişilik Bozukluğu

Uzman Psikolog Gülşah Babaoğlu
Profesyonel yardım alanların ve bu desteği veren Çocuk Ergen Psikologu, Çocuk Ergen Pedagogu 3

Uzman Psikolog Hakan Özbayis 0532 496 09 66
Hamilelik Mükemmeldir

YAŞAM KOÇU ÖĞRENCİ KOÇU SİNAN SEYFİ YETKİNER
İSTİFÇİLİK BOZUKLUĞU

Yaşam Koçu Öğrenci Koçu Ayşim Çulfa 05333738123
Ebeveynler Çocuklarının Karne Notları İle ilgili Nasıl Bir Tutum İçinde Olmalılar?

YAŞAM VE AİLE KOÇU DİLRUBA GÜNDÜZ 05301642034
ANNE OLMAK MI? YOKSA KADIN OLARAK KİŞİSEL KİMLİĞİNİZ Mİ?

Yetişkin ve Ergen Psikoloğu Psikolog 05057675885 Büşra Yurtsever
ALEKTİSİMİ/K

Aile Bireysel Çocuk Ergen Psikoloğu Evlilik Danışmanı 0505 767 58 85
Psikolojik Destek ve Psikoterapi ne işe yarıyor?

Çift Terapisti Aile Terapistleri Evlilik Terapisti 0216-3476003
"UYUYAMIYORUM, YİYEMİYORUM VE İÇEMİYORUM"

Nesrin Örek 0533-3738123 Aile,Çift,İlişki Danışmanı Cinsel Terapisti
ERKEKLERDE GÖRÜLEN CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI

Psikolog Diler DURMUŞ ÖZYURT
SÖZ VE DAVRANIŞLARIMIZIN KARŞIDAKİNE ETKİSİ NEDİR

PSİKOLOG EDA NERGİS ŞAHİN
OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK TERAPİSİ,TEDAVİSİ

Uzman Psikologlar 0533-373-81-23 Uzman Pedagoglar
BEBEK VE MÜZİK

Ergen Psikologları Çocuk Pedagogları
KARDEŞ KISKANÇLIĞI NASIL ÖNLENİR ?

Psikolog Esra Gökcen
Bireysel Koçluk

Pedagog Barış Çakır Çocuk Ergen
Mutlu ve Sağlıklı Bir Çocuk Nasıl Yetiştirilir?

Uzman Psikolog,Terapist Duygu Çiloğlu 5078580034
EVLİLİKLER NEDEN BİTİYOR?

'Potansiyelinizin farkına varmak''

Site Menüsü

Yetişkin psikolojisi, çocuk ve ergen psikolosi danışmanlığı
Gelişim ve zeka testleri: wısc-r vb.
Davranış bozuklukları: yalan, tırnak yeme,  alt ıslatma vb...Ders çalışamama, odaklanamama, söz dinlememe, aşırı hareketlilikHafıza teknikleri, hızlı okuma teknikleri, matematik korkusuMedya, gazeteler, dergiler ve kurumlara danışmanlıkKonuşma terapisi, öğrenme güçlüğü, sınav korku ve kaygısı Nlp ve eft teknikleri danışmanlığı

Aile danışmanlığı
Yetişkin psikolojisi, ergen psikolojisi, hamilelik psikolojisi
Depresyon, panik atak, anksiyete, stresle başa çıkma
Genel psikolojik, pedagojik, psikiyatrik ve diyet danışmanlığı
Boşanma ve çocuk, ilişki ve evlilik terapisi
Fobiler ve hobiler
Bağımlılık, beslenme sorunları
Eğitim ve kariyer danışmanlığı, meslek seçim
Boşanma ve aile danışmanlığı
Denver II 0-6 yaş gelişim testi ve diğer gelişim testleri
Sınava hazırlık ve sınav kaygısı
Bilişsel-davranışcı terapi
Mmpı kişilik değerlendirme testi
Yeni bir ben olmak için yaşam koçluğu
Karar alma süreçlerinde danışmanlık
Depresyon testi, kaygı testi, agte testi danışmanlığı
Okul başarısını artırma testleri ve çalışmaları
İlişki terapisi ve uyum danışmanlığı
Eşler arası iletişim danışmanlığı
Ergenlik dönemi danışmanlığı
Çocuk ve öğrenci psikolojisi
Çocukları yetiştirme yolları
Çocuk gelişimi takibi
Çocuk zeka-gelişim testleri danışmanlığı
Yaşam koçluğu
Ergenlerde sınav danışmanlığı
Saldırgan çocuk, kuralsız çocuk, ders çalışmayan çocuk
Meslek ve alan seçimi danışmanlığı
Kardeş kıskançlığı ve asi çocuk danışmanlığı
Öss sbs dgs ales vb sınavlara hazırlık teknikleri
Sınav kaygısı ve sınav sonrası kaygı
Ders çalışma teknikleri ve örnek ders çalışma programları
Sınav kaygılarını yok etme teknikleri
Psikolojik danışmanlık, eğitim danışmanlığı
Kurumsal danışmanlık
Özel ders ve öss-sbs sınav danışmanlığı
Her branşta özel dersler (özel öğretmen takviyesi)
Grup terapileri danışmanlığı
Ders başarısını arttırma
Birey tanıma testleri
Konuşma terapileri danışmanlığı
Cinsel sorunlar
Cinsel terapi & danışmanlık
Evlilik terapisi & danışmanlığı
Erken boşalma, ereksiyon problemi, vajinusmus, cinsel soğukluk ve isteksizlik
Çocuk psikopatalojisi
Hiperseksüalite
Orgazm bozukluğu Pedagog Pedagoglar Pedegog Pedegoglar Pedagok Pedagoklar Psikolojik Danışma Psikolojik Danışman  Pedagoglar

Avrupa Yakası'nda Fatih, Beyoğlu, Beşiktaş ve Sarıyer; Anadolu Yakası'nda Kadıköy, Üsküdar ve Beykoz'dur. Sahil şeridinde Avrupa Yakası'nda, Ahırkapı, Karaköy, Fındıklı, Kabataş, Dolmabahçe, Akaretler, Beşiktaş, Çırağan, Ortaköy, Kuruçeşme, Arnavutköy, Bebek, Rumelihisarı, Baltalimanı, Emirgân, İstinye, Yeniköy, Tarabya, Kireçburnu, Büyükdere, Sarıyer, Rumelikavağı semtleri yer alırken; Anadolu Yakası'nda ise Salacak, Üsküdar, Kuzguncuk, Beylerbeyi, Çengelköy, Vaniköy, Kandilli, Anadoluhisarı, Kanlıca, Çubuklu, Paşabahçe, Beykoz, İncirköy ve Anadolukavağı 

Psikolog Pedagog İstanbul 0216-3476003

İlişki Koçları, 05333738123

Yaşam Koçları ,05333738123

Cinsel Terapistler, 0533 3738123

Pedagog Pedagoglar Pedegog Pedegoglar Pedagok Pedagoklar Psikolojik Danışma Psikolojik Danışman

İletişim ve Randevu Telefonumuz 0544-7243650

Yetişkin psikolojisi, çocuk ve ergen psikolosi danışmanlığı
Gelişim ve zeka testleri: wısc-r vb.
Davranış bozuklukları: yalan, tırnak yeme,  alt ıslatma vb...Ders çalışamama, odaklanamama, söz dinlememe, aşırı hareketlilikHafıza teknikleri, hızlı okuma teknikleri, matematik korkusuMedya, gazeteler, dergiler ve kurumlara danışmanlıkKonuşma terapisi, öğrenme güçlüğü, sınav korku ve kaygısı Nlp ve eft teknikleri danışmanlığı

Aile danışmanlığı
Yetişkin psikolojisi, ergen psikolojisi, hamilelik psikolojisi
Depresyon, panik atak, anksiyete, stresle başa çıkma
Genel psikolojik, pedagojik, psikiyatrik ve diyet danışmanlığı
Boşanma ve çocuk, ilişki ve evlilik terapisi
Fobiler ve hobiler
Bağımlılık, beslenme sorunları
Eğitim ve kariyer danışmanlığı, meslek seçim
Boşanma ve aile danışmanlığı
Denver II 0-6 yaş gelişim testi ve diğer gelişim testleri
Sınava hazırlık ve sınav kaygısı
Bilişsel-davranışcı terapi
Mmpı kişilik değerlendirme testi
Yeni bir ben olmak için yaşam koçluğu
Karar alma süreçlerinde danışmanlık
Depresyon testi, kaygı testi, agte testi danışmanlığı
Okul başarısını artırma testleri ve çalışmaları
İlişki terapisi ve uyum danışmanlığı
Eşler arası iletişim danışmanlığı
Ergenlik dönemi danışmanlığı
Çocuk ve öğrenci psikolojisi
Çocukları yetiştirme yolları
Çocuk gelişimi takibi
Çocuk zeka-gelişim testleri danışmanlığı
Yaşam koçluğu
Ergenlerde sınav danışmanlığı
Saldırgan çocuk, kuralsız çocuk, ders çalışmayan çocuk
Meslek ve alan seçimi danışmanlığı
Kardeş kıskançlığı ve asi çocuk danışmanlığı
Öss sbs dgs ales vb sınavlara hazırlık teknikleri
Sınav kaygısı ve sınav sonrası kaygı
Ders çalışma teknikleri ve örnek ders çalışma programları
Sınav kaygılarını yok etme teknikleri
Psikolojik danışmanlık, eğitim danışmanlığı
Kurumsal danışmanlık
Özel ders ve öss-sbs sınav danışmanlığı
Her branşta özel dersler (özel öğretmen takviyesi)
Grup terapileri danışmanlığı
Ders başarısını arttırma
Birey tanıma testleri
Konuşma terapileri danışmanlığı
Cinsel sorunlar
Cinsel terapi & danışmanlık
Evlilik terapisi & danışmanlığı
Erken boşalma, ereksiyon problemi, vajinusmus, cinsel soğukluk ve isteksizlik
Çocuk psikopatalojisi
Hiperseksüalite
Orgazm bozukluğu Pedagog Pedagoglar Pedegog Pedegoglar Pedagok Pedagoklar Psikolojik Danışma Psikolojik Danışman  Pedagoglar

 

Avrupa Yakası'nda Fatih, Beyoğlu, Beşiktaş ve Sarıyer; Anadolu Yakası'nda Kadıköy, Üsküdar ve Beykoz'dur. Sahil şeridinde Avrupa Yakası'nda, Ahırkapı, Karaköy, Fındıklı, Kabataş, Dolmabahçe, Akaretler, Beşiktaş, Çırağan, Ortaköy, Kuruçeşme, Arnavutköy, Bebek, Rumelihisarı, Baltalimanı, Emirgân, İstinye, Yeniköy, Tarabya, Kireçburnu, Büyükdere, Sarıyer, Rumelikavağı semtleri yer alırken; Anadolu Yakası'nda ise Salacak, Üsküdar, Kuzguncuk, Beylerbeyi, Çengelköy, Vaniköy, Kandilli, Anadoluhisarı, Kanlıca, Çubuklu, Paşabahçe, Beykoz, İncirköy ve Anadolukavağı 

Psikolog Pedagog Psikiyatrist, 0533 373 8123

Psikoloji Eğitimleri
Instagram

Aile Koçu Evlilik Koçu Yaşam Koçu İlişki Koçu

AİLE  KOÇLUĞU

                   Aile Koçluğu nedir sorusuna ilgi duyan çiftlerin sayısı sürekli artmaktadır.

Aile koçuna başvurular ;ilişkinin kopma noktasına geldiği çiftler veya ilişkinin kopma noktasına geldiği veya ilişkinin artık anlam ifade etmediği hatta zorladığı kadınlar tarafından yapılmaktadır. ‘’Evimizde sorun var ‘’ , ‘’ilişkimizde problem var’’ diye başvuranların yanında, asıl sorunu örterek ; depresyon psikosomatik ve fobik reaksiyonlarla Aile Koçuna başvuranlarda sıklıkla rastlanmaktadır.Bazı çiftlerin Aile Koçuna başvurma amaçları ; evliliklerini kurtarmaktır.
                   Danışma ortamı; iletişimi açık ve net hale sokan, üçüncü bir kişinin (koç) yardımıyla karşılıklı anlaşılabilir konuşmayı öğreten, kişinin olaylara tek yönlü olan bakış açısını zenginleştiren, kendinin farkındalığını sağlayan bir ortamdır.Bu ortamdan yeteri derecede faydalanabilmek yinede çiftlerin kendilerine bağlıdır.         
                   Koçluğun amacı iletişimi sağlıklı hale getirmektir. Bir ilişkinin sağlıklı şekilde devam etmesi, çiftlerin uzlaşmazlıklarını çözme yeteneği ve isteğine bağlıdır. Çiftler arasında ilişkinin sorun haline geldiği durumlarda şu cümleler sıklıkla kullanılmaya başlanmıştır artık.
’’Beni sen hiç anlamıyorsun’’
’’Ben kendimi sana anlatamıyorum’’
’’Sen önceden böyle değildin,çok değiştin’’
’’Sen hep böylesin’’
’’Hiç değişmeyeceksin’’
’’Artık senin bu kadar duyarsız olmana dayanamıyorum’’
                   Çiftlerde ortaya çıkan sorunlar , aslında problem diye görülmeye başladığı zamandan daha önceden de vardır. Fakat yaşam döngüsünün çeşitli devrelerinde(evlilik,çocukların doğumu,çocukların okulu,eşlerin iş-meslek rolleri,geleceği yapılandırma) çiftler belirli amaçlar üzerine odaklaşırlar.
                   Böylece ilişkinin yürümesini engelleyen ‘’şeyleri’’ göremez yada görse de fark etmemeye , fark etse de bir süre sonra bunun değişeceğine kendini inandırmaya çalışır.Fakat bu yaşam döngüsü içinde ani ve büyük değişimler, zorlanmalar, kayıplar ve bu döngünün oturtulmasıyla, kişiler o ana kadar belkide hiç yapmadıkları , ya da bazen düşündüğü hatta bazen düşündüğü hatta bazen deneyime geçirdiği ‘’kendine farkındalığı üzerine yoğunlaşmaya başlar ben neyim ne oluyor’’

                   Farkına varmaktan kaçındığı ‘’şeyler’’ üzerine gidip onları araştırmaya, çözümlemeye çalışır. İlişkinin bileşenleri olan üçlü; komünikasyon-güç-duygu o anda gerçek sorunlar olarak görülmeye başlanır. İlişkide o ana kadar çıkıp ta baş edilen sorunlar bir anda üstesinden gelinemez bir hal almaya başlar.

                   Çatışmalar, aşağılamalar, tehditler, ve ‘’sen’2 çatışması ortaya çıkar. İlişkinin tanımını yapacak olursak; özel belirli bir bağlamda kişiler arasında oluşan duygu ve düşünce, davranışlarda şekillenen bir mesaj iletimi, daha da ötesi arzu istek ve ihtiyaçların cevap bulmasına yönelik bir alış-veriştir. İlişkinin olması için iki kişinin olması ne kadar olmazsa olmaz bir kuralsa, ilişkide hangi konvekstin geçerli olduğu konusu da kadar önemlidir. İlişkinin şekillendirilmesi; belirli bir durum, ortam dahilinde olmalıdır. Eşlerden birinin sevgisini ifade etme şekli diğerinde sevgi değil de öfke, kızgınlık şeklinde algılanabilir. İlişki de önemli olan bir noktada ‘’burada ve şimdi’’dir.

                   Kişiler arası ilişkilerde, kişilerin çevrelerindeki üçüncü ve dördüncü kişiler (anne, kayınvalide, baba, arkadaş) tarafından ilişkiye yandan  müdahale yapılacağı gibi, bir profesyonel tarafından da müdahaleler yapılabilir. Gerçek yaşamda ilişkilerde  belirlemeler, tanımlamalar ve yorumlar olduğu müddetçe, müdahaleler her zaman bir şekilde vardır. Fakat bir problem yaşandığında; kişilerin ‘’eylem kapıları yapılanmış’’ kişinin müdahalesine gereksinim vardır. Çünkü sistemin devam etmesi için, sistemin kurallarının değişmesi gerekmektedir Sistemi değiştirmek, o sistem içindeyken olası değildir. Ancak dışardan birisi sisteme ihtiyacı olanı verebilir.

                   ‘’Kuralların değişmesi’’  ‘’Yeniden çerçeveleme’’ gibi Nlp teknikleri Aile Koçluğunda da kullanılan en temel müdahale tekniklerinden biridir. Böylece danışanın olaylara ait olan şemasını değiştirerek (farklı  bakış acısı sunarak) daha fazla seçenek sahibi olmasını ve duygularının daha az ayağına dolaşmasını sağlamaktır.

 

         Örnek 1:

         Kadın : ‘’Eşim benim bu durumuma karşı o kadar duyarsız ki’’

         Koç: ‘’Belki de eşiniz bu şekilde kendini açıdan koruyor olabilir’’

         Erkek: ‘’Aslında eşimin bu sorunu karşısında kendimi çaresiz hissediyorum, çok üzülüyorum, ne yapacağımı bilemiyorum.

 

         Örnek 2:

         Erkek: Eşim sürekli zır zır ağlar,onun tartışma anında ağlaması beni daha da kırıyor, bağırıp, çağırıp kapıyı vurup gidiyorum.

         Koç: ‘’Eşiniz dile getiremediği duygularını, acısını ancak ağlayarak ifade etmeye

çalışıyor.

                   İlişkinin iyisi-kötüsü yoktur, gerçeği vardır. İlişkide rahatsızlığın olması, rahatsızlık veren olgunun ortadan kalkmasıyla düzelmiyor. Çünkü asıl olan ilişkidir. Yardım isteği ile başvuran çiftlerden biri ‘’ben boşanmak istemiyorum veya ben boşanmak istiyorum’’ isteğiyle geldiğinde, ilk müdahalemiz; boşamak için ilişkinin düzelmesinin düzelmesinin gerektiği çünkü burada sorunun, ilişkinin aslı olduğunu söylemektir. Sorunlu ilişkilerde boşanmak; ağızdan kolayca çıkan basit bir çözüm olarak gelse de gerçeğe yakınlaştıkça, uzaklaşılan ve alınması zor bir karar haline gelmektedir. Çiftlerde,terapide kullanılan ilk önerilerden biri; ilişkinin bir süre askıya alınmasıdır.(askı model)

                   15 gün süre ile asla yüz yüze görüşme yapılmaması, telefonla konuşulmaması, ayrı yerlerde yaşama ve bu sürede varlıklarından bile haberdar olunmaması önerildiğinde, buna ‘’boşanmak en iyi çözüm diye yaklaşan çiftlerde dahi ilk tepki reddetme olabilmektedir.

                   Danışmanlığa başvuranların çoğunluğunu kadınların oluşturduğu ve bir kısım eşlerin danışmaya sıcak bakmadıkları göz ardı edilmeyecek bir gerçektir. Danışmaya her iki tarafında katılması sonuç almayı kolaylaştırdığı gibi süresini de kısaltır.Fakat çok önemli olan bir gerçek de, ilişkide mağdur olan bireyin; (çoğunluğu kadın) tek başına yapacağı danışmanlık yolculuğunda hem ilişki adına hem de kendi adına çok yol kat edebileceğidir.

                   İlişkilerde mağduriyete yol açan etkenlerin en önemlilerinden biri de aldatılmadır. Aldatmak, aldatılmak pek çok filme, k,taba konu olmuş bunu yaşayan ve yaşatan tarafların yaşamını kökten, olumsuz şekilde değiştiren negatif kavramlardır. Hele şüphesi, insanın içini kemirirken, ruhsal ve hatta bedensel sağlığından da çok şey alır götürür. Aldatma belki de geçmişten günümüze ikili insan ilişkilerinin en önemli  gündem maddesinin oluşturmaktadır. Kimse bir ilişkiye aldatmak ya da aldatılmak için başlamaz fakat şu da bir gerçektir ki çoğu ilişki aldatma kavramının kötü etkisi altındadır. Özellikle basında birbirini aldatan ünlü eşlerin gündem maddelerini oluşturması , izlediğimiz sinema filmlerinden, okuduğumuz romanlara kadar yayılan aldatma teması kendi ikili ilişkilerimizi daha çok sorgular duruma getirmiştir bizi.

                   Aldatma konusunda birçok bilimsel çalışma yapılmıştır, bu çalışmalara bakıldığında, çoğu aldatmanın; ‘’Duygusal aldatma ve Cinsel aldatma ‘’ olarak ikiye ayrıldığı  görülmektedir.

                   Sürmekte olan ilişkisi varken bir başkasıyla cinsel ilişkiye girmek cinsel aldatma olarak tanımlanırken, yine bir ilişki yaşarken bir başkasıyla duygusal bir yakınlık yaşamak, bir başkasına aşık olmak, bir başkasıyla özel paylaşımda bulunmak ise ‘’duygusal aldatma’’ olarak tanımlanmaktadır. Ancak ‘Eşler arasında cinsel aldatma önemli değil, duygusal aldatma önemlidir’ diye bir şey söz konusu değildir. Çünkü cinsel aldatma, eşler arasında  duygusal bağaların da zayıflamasına ya da kopmasına neden olacaktır. Eğer ki eşler evliyse ve çocukluysa bundan en çok çocuklar zarar görecektir.

                   Aldatma nedenleri neler olabilir? Eşler birbirini neden aldatma ihtiyacı duyarlar?

                   İlişkide beklenilen paylaşımın olmaması, ilginin azlığından şikayet edilmesi, eşe güven duyulmaması, birlikte bir gelecek görülmemesi gibi nedenler aldatmanın önemli nedenleri olarak görülmektedir. İkinci neden olarak ‘sosyal yapı’’yı söyleyebiliriz. Ergenlikte az kadınla/erkekle birlikte olmuş olmak, evlenmeden önce doyuma olaşmamış olmak, görücü usulü evlilik yapmış olmak, erken yaşta evlenmek ya da tutucu bir çevrede yetişmiş olmak, evlilik sonrası rahatlama nedeniyle kişide doyuma olaşma isteğini körükleyebilir ve kişiyi aldatmaya doğru sürükleyebilir. Üçüncü olarak ‘’hayır diyememe’’, kendine ya da karşısındakine ‘’dur’’ diyememe, özellikle erkeklerin, eşlerini aldatmasının ardından kendilerini bu şekilde ifade ettikleri bir savunma biçimi  olarak adlandırılabilir.

                   Özellikle toplumumuzda evlenmeden önce cinsel ilişkiye girmek istemeyen bayanlarla birlikte olan erkeklerin, cinsel ihtiyaçlarını karşılayabilmek adına başka kadınlarla birlikte olması da ‘’cinsel aldatma’’ nedenlerinden biridir. Rutinden sıkılan, ilişkini monotonlaştığını düşünen kişide aldatma eğiliminde bulunabilir.

                   Yenilik,eğlence heyecan arayışı kişiyi dışarıya yöneltebilir. Senelerdir süren ve aldatmayla çoğu evliliğin aldatma nedeni budur. Konu aldatma nedenleri olursa intikam boyutunu da atlamamak gerekir. Özellikle bir tarafın diğerine kızgın olduğu durumlarda ya da aldatıldığını öğrenen tarafın diğerine kızgın olduğu durumlarda ya da aldatıldığını öğrenen tarafın altta kalmamak için gurur duygusuyla hareket ettiği durumlardır.

 

                   ALDATILDIĞIMIZI  ANLAYABİLİR MİYİZ ?

                   İlgi azalmasının yanı sıra kişi aldatılacağını ya da aldatıldığını mutlaka önceden sezer. Çünkü evlilikte sevgi önemli bir unsurdur ve eğer kişide aldatıldığına dair önemli somut belirtiler varsa kişi bunu öngörüp aldatılmasını engelleyebilir. Çünkü aldatılma, süreçlerden oluşur, genelde bir anda gerçekleşmez ve ne kadar erken fark edilirse yolun başından dönmek o kadar ederken dikkatli davranmalı, bir anlık sinirle ya da kıskançlıkla yaklaşmamalıdır. Eşinin, kendisini onun yerine koyarak düşünmesini sağlamalı, dolayısıyla ona empati kurmalıdır.

 

 

 

                   ALDATMAYA KARŞI NELER YAPMALIYIZ ?

                   Sosyal ve kişisel nedenler aldatmanın temel taşlarını oluşturmaktadır. İlgi eksikliği yaşayan bir eş, ya da flört döneminde yaşadığı heyecanı evlilik sonrası eşinde göremeyen taraf soğuma eğiliminde olacaktır. Eğer bu soğuma eğilimi erkek tarafında olursa cinsel sadakatini korumada da zorlanabilir. Evde sürekli gerilime neden olan sorunların yaşanması, eşlerin ilişkileri ve varsa çocukları konusunda sürekli tartışması ya da eşlerin ilişkileri ve varsa çocukları konusunda sürekli tartışması yada kişilik çatışmaları erkeği evinden ve eşinden uzaklaştırır. Kadının, eşini kendinden uzaklaştıracak bu tip durumların farkında olması gerekir

                   Bu açıdan kadının ev içindeki üstlendiği farklı roller çok önemlidir. Eğer kadın, rollerinden birini fazla önemseyip eşine olan ilgisini göstermezse bu durum erkeğin soğumasına ve ilgiyi dışarıda aramasına neden olur. Özellikle ilişkide çocuk olduktan sonra kadın, biyolojik özelliklerinin etkisiyle değişir ve neredeyse bütün dikkatini  ve ilgisin çocuklar ve ev işleri üzerine yönlendirir. Dolayısıyla eşiyle eskisi gibi ilgilenemez.

                   Tabi ki bu saydığımız durumların hiçbirisi erkeği aldatma konusunda haklı göstermez. Bu durumlarda erkeğin yapması gereken şey, ilişkiyi baştan sona irdelemek, sorunu çözmeye çalışmak, kendi yanlışlarını ve eşinin eksiklerini analiz etmek, bunların düzelmesinin sağlayacak adımlar atmaktır. Ancak maalesef ki çoğu erkek eşiyle arasındaki ilişkiyi düzeltmek yerine eşini kendi haline bırakıp yeni arayışlar içine girme eğiliminde olmakta, eksilen duygularını aldatma yoluyla tamamlama davranışı göstermektedir. Bu durumda kadının anne ile eş rollerini düzeyli seviyede ayarlaması gerekmektedir.

                   Aile, her insanın yetiştiği ve bağlar kurduğu en temel toplumsal birim olarak kabul edilir. Aile yapıları çeşitlilik göstermekle birlikte, günümüzde en sık karşılaştığımız aile yapısı anne, baba ve çocuklardan oluşan çekirdek aile modelidir. Böyle bir yapıda ailenin tüm bireylerinin ayrı ayrı rolleri ve sorumlulukları söz konusudur.

                   Kadınların aile içerisindeki rol ve sorumluluklarına baktığımız zaman, ön plana çıkan iki başlıktan bahsetmek yerinde olabilir. Bunlardan biri eş olma rolü diğeri ise anne olma rolüdür. Bu rollerin ve sorumlulukların aile içerisinde netlik kazanması ve aynı zamanda esnekliğe sahip olması, aile içi ilişkileri sağlıklı ve işlevsel hale getirecektir.

                   Günümüzde kadınların en çok zorlandıkları konuların başında, aile içerisindeki anne ve eş rollerini birbirine karışması, üstelik buna bir de çalışan kadın olma zorluğunun eklenmesidir. Kadınlar zaman zaman, eşleriyle istedikleri gibi bir ilişki kuramadıklarından ya da çocuklarına yeterince konsantre olamadıklarından şikayet edebiliyorlar. Hayatın bunca hızla akıp gittiği ve yetişilmesi gereken çok fazla meşgalenin söz konusu olduğu günümüzde kadınların bu sıkıntılarını anlamak çok zor değil elbette. Tüm modernleşme süreçlerine karşın, kadından beklenen geleneksel roller itibariyle evin genel işleyişi ve sorumlulukları halen kadının görevi olarak görülmektedir. Çalışma hayatında da  kendine ciddi bir yer edinmekte olan kadın için tüm bu sorumlulukları  bir arada yerine getirmeye çalışmak elbette ki kolay bir iş değildir.

                   Bu kadar koşturmacanın arasında aile hayati  içerisindeki kadına  yardımcı olabilecek neler vardır? İşi en çok kolaylaştıracak şey aile içerisinde rol dağılımı ve iş bölümü yapmaktır. Periyodik aile toplantıları, bu rol dağılımı ve iş dağılımını düzenlemek ve takip etmek için oldukça yararlı  olmakla birlikte; aynı zamanda aile içi iletişime ilişkilerin yakınlaşıp gelişmesine de önemli bir fırsat ve kaynak sağlar.  Bu toplantılarda etkin iletişim becerileri kullanılarak, her aile bireyinin beklentileri, yaşadığı zorluklar paylaşılabilir. Bu paylaşımlarla birlikte bireylerin almak istedikleri ve aldıklarında zorlanmadan yerine getirebilecekleri roller belirlenmiş olur.

Bu toplantılar aynı zamanda; aile bireylerinin gündelik sohbetlerini yapabilmeleri, sevinç , üzüntü, heyecan gibi duygularını paylaşabilmeleri, birbirleriyle daha rahat ve açık iletişim kurabilmeleri için de önemli bir olanak yaratır.

                   Eş ve anne sorumluluklarının birbirinden ayrılması oldukça önemlidir. Çocuklarına ayırdıkları zaman sebebiyle eşlerinden bazı serzenişler işiten kadınların sayısı az değildir.  Çocukların bakımı, okulu, dersleri, gündelik ihtiyaçları ile ilgilenirken eşlerinin ihtiyaçlarına cevap veremeyen kadınlar kendilerini sıkıntıda hissedebilmektedir. Eşleri ise, ihmal edilmediklerini, önemsemediklerini düşünüp mutsuz olabilmekteler. Şüphesiz, eşler arasında paylaşılanlar ile çocuklarla paylaşılanlar birbirinden çok farklıdır.

                   Çocuklar, yaşlarına ve gelişimlerine bağlı olarak anneden ve aileden destek alma ihtiyacındadır. Ancak beraber bir hayat kurmak ve paylaşmak adına bir araya gelmiş bir kadın ve erkek de birbirlerine ihtiyaç duyarlar. Eşlerden birinin ihtiyaçlarının karşılanmıyor olması, aile içerisinde çeşitli sıkıntılara yol açabilmektedir. Bu durumda, eşlerin ihtiyaçlarının ne olduğu, hangilerinin konularında bir araya gelerek  konuşmaları ve kendilerine çözüm yolları belirlemeleri işleri oldukça kolaylaştıracaktır. Aile içerisinde olunda giden şeyler için ve bireylerin karşılanan ihtiyaçları için ve bireylerin karşılanan ihtiyaçları için de bir araya gelip konuşabilmeleri ve birbirlerine olumlu geri bildirimler verebilmeleri yine çok önemli bir noktadır.

                   Unutulmamalıdır ki, olumlulukların paylaşılıp konuşulması aile içerisinde yapıcı bir ortam oluşturduğu gibi aynı zamanda da yolunda giden şeylerin artarak devam etmesini, pekişmesini sağlamaktadır.

                   Sağlıklı kişilerin özelliklerine paralel olarak sağlıklı ailelerin özelliklerine sağlıklı yaşam ve uyum konularına ilişkin kaynaklarda da sağlıklı ve işlevsel bir ailenin özellikleri sıralanmaktadır. Belirtilen sağlıklı aile nitelikleri aşağıda verilmiştir.

1)     Duygusal paylaşma

2)     Duyguları anlama

3)     Bireysel farkların kabul edilmesi

4)     İlgi ve sevgi duygusunun iletilmesi

5)     İşbirliği

6)     Mizah duygusu

7)     Temel gereksinimleri karşılama

8)     Çatışmaya girmeden sorunların çözümü

9)     Toplumsal değerlere sahip olma

10)Sözleşme ve sorumluluk alma

11)Karşılıklı takdir duygularını ifade etme

12)İletişim

13)Boş zamanlarını birlikte geçirme

14)Manevi değerlere inanmak

15)Sorunla başa çıkma becerilerini kazanmış olmak

              Eğitimciler çocukların gelecekte uyumlu ve başarılı olabilmeleri için en sağlıklı eğitim yollarının geliştirilmesi çabası içindedirler. Her ne kadar kişilik gelişiminin insanın yaşamı boyunca süregeldiğini kabul etsek de, kişilik gelişmesi ve gelişme yapılanmasında temelin çocukluk döneminde atıldığı gerçeği geçerliliğini korumaktadır.

              Sosyal uyum üzerine yapılan çalışmalar, ailenin çocuk üzerindeki ilk etkilerinin son derece önemli olduğunu göstermiştir. Anne-babanın ve ailenin diğer bireylerinin çocukla olan etkileşimi, çocuğun aile içindeki yerini belirlemektedir. Çocuğa yöneltilen davranış ve ona karşı takınılan tavır, ilk yaşantıların örülmesinde büyük önem taşımaktadır.

              Okul öncesi dönemde çocuk, sosyal birey olmayı öğrenirken aynı zamanda özdeşim yapacağı bir modele gereksinim duyar. Kişilik oluşumu için gerekli olan özdeşim, büyük olasılıkla aile içindeki yakın bir üye ile gerçekleşmektedir. Genellikle özdeşim nesnesi anne-baba olmaktadır, fakat ağabey, teyze, hala, dayı ya da amca gibi aile içinden bir erişkin de özdeşim nesnesi olabilir. Bu üyelerin bozuk bir kişilik yapısına sahip olması halinde olumsuz davranış örneğinini çocuğa yansıma olasılığı artmaktadır.

              Çocuk yetiştirmede ve ailenin çocuğa karşı tutumlarını belirlemede, anne-baba tarafından çocuğun gelişim dönemlerinin neler olduğunun bilinmesi çok önemlidir. Çocuk erişkinin küçük bir modeli değildir. Çocuğu erişkinden ayıran bir çok özellik vardır. Çocuğun kanıtlanabilir en güçlü tarafı ve üstünlüğü öğrenme güdüsüdür. Çocuk, Montessori’nin ‘’emici zihin’’ diye adlandırdığı bir yetiye sahip olarak doğar. Kültür, töre, ülkü, duygu, davranış ve inançların ‘’emilip’’benimsenmesi, çocuğun doğumuyla altı yaşı arasındaki ‘’emici zihin’’ döneminde gerçekleşir.

              Olumlu veya olumsuz herkes birbiriyle ilişkidedir. Aile üyelerinden birinin başarısı veya başarısızlığı herkesi etkiler. Aile içindeki çatışmalar(kardeşler arası, anne-baba, anne-çocuk veya baba-çocuk çatışması v.b.)da aile içindeki her bir bireyi etkiler. Ancak çatışmaları önem sırasına koymak gerekirse, anne-baba çatışması ailenin tüm bireylerini diğerlerine oranla çok daha fazla etkilemektedir. Aile için, anne-baba ilişkisi daha temeldir.

 

OLUMSUZ AİLE TUTUMLARI

              Ailenin çocuk yetiştirmedeki tutumunu ve çocuk yetiştirmeyle ilgili sorunlarının anlamak için aile tutum modeli yararlı bir yaklaşımdır. Çocuğun anne-babadan aldığı iki şey vardır: Sevgi ve Eğitim. Sevgi;kabullenme, koruma, kollama ve sevecenlik gibi bütün olumlu duyguları içerir. Eğitim ise; öğretilen her şeyi, verilen bilgileri, becerileri, yasakları, kuralları, inançları, değer yargılarını, görgü kurallarını ve insanın sosyalleşmesi için gerekli olan tüm toplumsal değerleri kapsar.

              Olumsuz aile tutumlarında ailenin verdiği sevgi ya yetersiz veya aşırı, eğitim ise gevşek ya da sıkı olmaktadır. Aşırı sevgi tutumunda, aile çocuğu sevgiye boğucu, onu çok koruyucu ve aşırı kollayıcıdır. Bunun sonucu olarak çocukta bağımlılık ve güvensizlik gelişir.

                   Çocuk karşılaştığı her olayda anne-babasına yaslanır, onlara güvenir fakat kendisine güvensizdir. Sevgi yetersizliği veya yokluğu sonucu ise, çocukta kendine ve çevreye karşı güvensizlik ve olumsuz duygular gelişir. Doğal olarak aşırı sevginin veya yetersizliğinin de dereceleri vardır. Sevgi yetersizliğinin en aşırı ucu, çocuğu terk etmek veya kabullenmemektedir. Yetersiz sevginin, aşırı sevgiye göre sonuçları daha ağır olmaktadır.

                   Sıkı eğitim, çocuğa olur olmaz yasaklar koyma ve yaşanmaz kurallar ile çocuğu yetiştirmedir. Sıkı eğitim ve disiplin uygulayan anne-babalar çocuğu kendi tasarladığı bir kalıba göre yetiştirmek amacını güderler. Çocuk sıkı bir denetim altında tutularak en küçük yanılgı ve hataları gözden kaçmamakta, bunların önemle durulmakta ve düzeltilmesi istenmektedir. Böyle aileler fiziksel cezayı ön planda kullanmakta ve çocuklara kendilerini yönetme fırsatı vermemektedir.

                   Bireyin kendine güvenini ortadan kaldıran, onun kişiliğini hiçe sayan bir disiplin yöntemi olan sıkı eğitim ile büyüyen çocuklar kibar, sessiz, uslu ve dürüst olmalarına karşın küskün, çekingen, kolay etkilenebilen, huysuz ve aşırı hassas bir yapıya sahip olabilmektedir. Gevşek eğitimde ise ‘’Her şeyi hoş gör;çocuktur her şeyi yapar; çocuk özgür olmalıdır; onun her dediğini yapın; ona çocuğun olumsuz davranışları aşırı hoşgörü ile karşılanır.

                   Aşırı gevşek tutumla yetiştirilen çocukların bencil, sabırsız ve anlayışsız oldukları ileri sürülmektedir. Aşırı denetim çocuğu pasifleştirirken aşırı hoşgörü çocuğun şımarmasına neden olmakta ve olgunlaşmasını engellemektedir.

                   Bazı ailelerde ise disiplin bulunmakta, ancak ne zaman ve nerede uygulanacağı belli olmamaktadır. Anne-babaların tutumu aşırı hoşgörü ile katı cezalandırmalar arasında gidip gelmektedir.

                   Böyle bir ortamda büyüyen çocuk hangi davranışın ne zaman ve nerede yapılacağını ayırt edemez. Tutarsızlık, bir günün bir güne uymaması biçiminde olabileceği gibi anne-babanın birbirine çok aykırı ceza ve eğitim anlayışlarının olmasından da kaynaklanabilir. Bu tutum sonucunda çocuklarda iç çatışmalar ve huzursuzluklar gelişir, ardından dengesiz ve tutarsız bir yapının oluşturduğu gözlenir.

 

OLUMSUZ  AİLE  TUTUMU ŞEKİLLERİ

1)     Aşırı sevgi ve gevşek eğitim: Bu tutumu gösteren ailelerde sevgi, çocuğa şımartılacak derecede çok verilir ve disiplin yok denecek kadar azdır. Çocuktan çok az şey beklenir. Bu tarz yetiştirilen çocuklar genellikle erişkinlik yaşamlarında sorumluluk taşımayan, hep alıcı bireyler olarak karşımıza çıkar. Burada verilen sevgi, aşırı verilik ve aşırı koruyuculuk biçimdedir.

 

     Çocuğu kaybeden baba ile ilgili bir fıkra vardır:

     Bir adam çocuğunu kaybeder. Ve oradan oraya koşturup aramaya başlar, bir adamın yanına gider. Ve elindeki resmi göstererek sorar (bu çocuğu gördün mü?) Adam resme dikkatlice baktıktan sonra cevap verir (bak şurada 3 cadde var 1.sine değil 2.sine değil 3.süne git. Orada 3 sokak var 1.sine değil 2.sine değil 3.süne git.Orada 3 tane ev var 1.sine değil 2.sine değil 3.süne git. Orada2 tane kat var. 1.sine değil 2.sine git. Orada 3 tane kapı var 1.sine değil 2.sine değil 3.süne git. Orada 3 tane oda var 1.sine değil 2.sine değil 3.süne git. Orada 2 tane bölüm var 1.sine değil 2.sine git. Orada 3 tane dolap var 1.sine değil 2.sine değil 3.süne git. Orada 3 tane çekmece var 1.sine değil 2.sine değil 3.süne bak. Orada bir Kuran göreceksin. İşte o kurana el basarım ki oğlunu görmedim) demiş .

 

              Disiplin tarzları ise yalancı bir hoşgörü biçiminde görünürse de aslında ailenin güçsüzlüğünün ve yetersizliğinin bir sonucudur. Çocuk ne kadar büyümüş olursa olsun, aile ona ilk yıllarda olduğu gibi daima vermeye ve korumaya eğilimlidir. Böyle çocukların ileride, doyumsuz ve bencil olma olasılığı fazladır.

              Eğer aile varlıklı ise çocuğu bir süre daha doyurabilir; çocuk dayanıksız ve doyumsuz kaldığında ise alkol, kumar ve madde kullanımı gibi kötü alışkanlıklara başlama olasılığı artar.

              Bazı anne-babalar otorite olmayı öğrenememişlerdir; bunlar çocuklarına gerekli sınırlamaları koyamazlar. Bir kısım anne-baba ise karı baskı altında yetişmişlerdir. Kendi yaşamadıklarını çocuklarına yaşatmak isterler ve dolaylı olarak doyum sağlamaya çalışırlar. Ne var ki, sınırların katı ve dar olması kadar iyi çizilmemesi de çocuğun gerekli anlayıştan yoksun kalmasına neden olur. Bu gibi çocuklarda başkaldırıcı ve toplumdışı davranışlar daha sık gözlenir.

 

2)     Aşırı sevgi ve sıkı eğitim: Burada sevgi, aynı birinci tutumda olduğu gibi aşırı verici ve koruyucu bir davranışla sunulmaktadır. Ancak çocuğa bir bebek gibi bakıldığı halde, kendisinden beklenenler çoktur. Hiçbir şey esirgenmez, özel dersler aldırılır, çeşitli olanaklar sağlanır. Buna karşılık çocuktan ileri düzeyde başarı beklenir. Bu tutumla yetiştirilen çocukların nevrotik olma olasılıkları  çok yüksektir. Bu beklenti, sevgi ile beraber sunulduğundan çoğunlukla çocukla tarafından kolay benimsenir ve benliğe sindirilir. Bazen çocuk bu özellikleri çok sindirmiştir ve kendisini aşırı derecede kontrol eder; böylece acımasız bir üst benliğe sahip erişkin olarak yetişir.

 

              Bu tür çocuklardan biri bir gün okuldaymış. Okula yeni gelen öğretmen ilk dersinde öğrencilere ilginç bir çağrıda bulunmuş:

_Kendini geri zekalı hisseden varsa ayağa kalksın…

Sınıfta çıt yok. Nihayet bizim çocuk kalkmış: Öğretmen gülerek sormuş;

_Sen kendini geri zekalı  mı hissediyorsun?

_Hayır, demiş çocuk, ama sizin tek başınıza ayakta kalmanıza gönlüm razı olmadı….

 

     Bir diğer olumsuz aile tutumu ise;

 

3)     Yetersiz sevgi ve aşırı disiplindir. Bu anlayışta sıkı bir eğitim vardır ve disiplin genellikle aşırı cezalarla uygulanır; en küçük şeylerle cezalandırma yoluna gidilir. Çocuk çoğunlukla aşağılanır ve horlanır. Böyle yetiştirilen çocuklarda saldırgan ve antisosyal davranışlara eğilim artar. Bu tür ailelerde büyüyen çocuklar, karşı çıkma ve saldırganlık gibi yollarla kendilerinin kabul ettirmek isterler ve kendi iç dünyalarını açıklamakta zorlanırlar.

 

              Hakan yine bir yazılı çıkışı eve gelir. Akşam babası birazda alaycı bir şekilde sınavın nasıl geçtiğini sorar:

              _Ee oğlum sorulara cevap verebildin mi bari;?

              _Evet babacığım ne sorulduysa tümüne tek tek cevap verdim der Hakan. Babası şaşırmış gibi yaparak;

              _Peki ne cevap verdin bakalım?

              _Hepsine biliyorum dedim babacığım.

 

              Bir başka olumsuz aile tutumu ise:

 

4)     Gevşek eğitim ve yetersiz sevgidir. Bu durum genellikle yoksul ve kalabalık ailelerde gözlenir.  Çocuğa düşen sevgi ve ilgi payı azdır. Çocuğun eğitimi de yetersizdir. Böyle çocuklar ‘’saldım çayıra mevlam kayıra’’anlayışı ile yetişir. Çocuk, kendi yolunu bulmaya çalışır. Böyle çocuklar pasif ve donukturlar. Bu tutumda da disiplinsizlik söz konusudur, ancak disiplinsizliğin buradaki nedeni diğerlerinin aksine sorumsuzluk ve ilgisizliktir. Sevginin yetersiz olması aşırır iticiliğe neden olur. Çocuk yeterli sevgi ve bakım göremez.

              Hazır olmadığı çağlarda bağımsızlığa zorlanır; bir an önce kendi kendisine yetmesi ve kendisine bakması beklenir.

 

              Diğer Olumsuz Aile Tutumları

 

a)     Anne ve babanın tutumları arasında tutarsızlık: Bu tutumda, bir çocuğa annenin ayrı babanın ayrı bir tutum izlemesi söz konusudur. Çocuğa konulan sınırların sürdürebilmesi için anne-babanın davranışlarında tutarlı olması gerekir.

b)     Aile içindeki kardeşlere farklı tutumlar: Burada çocuklar arasında ayrımcılık vardır. Örneğin, kız çocukla erkek çocuk arasında veya yatağını ıslatan çocukla diğer çocuklar arasında ayırım yapılır.

c)      Aile içi kutuplaşmalar: Aile içinde bazen klikleşmeler, aile içindeki bir grubun başka gruba ya da kişiye karşı çıkması, gizli anlaşmalar oldukça sık görülür. Bazen anne-baba çocuklara  karşı, çocuklar anne-babaya karşı, bazen de bir çocukla baba, bir başka çocukla anneye karşı kutuplaşabilir. Çocuk aile içinde herkesin yüklendiği bir şamar oğlanı da olabilir.

                   Ailenin çocuğa karşı sağlıklı tutumunun iki temel öğesi vardır; Bunlardan 1.si Sevgi diğeri ise Disiplindir. Tercih edilmesi gereken en olumlu tutum, temel gereksinimleri en uygun biçimde karşılayan, kişide kendi kendisini doyurabilme yetisi geliştiren, iki temel öğeyi en sağlıklı biçimde ve eşit oranda bulunduran tutumdur.

                   Disiplin, aile içindeki denge ve düzenin oluşturulmasında büyük önem taşır. Ancak disiplin toplumumuzda çoğunlukla ‘’cezalandırma’’ile eşanlamlı olarak değerlendirilmektedir.Her ne kadar kelime anlamıyla ‘’katılık’’ ve ‘’kuralcılık’’ gibi kavramları çağrıştırıyorsa da gerçek anlamda disiplin,  gibi kavramları çağrıştırıyorsa da gerçek anlamda disiplin, cezalandırma kadar yönlendirilmesini amaçlar.

 

                   Çocuk, okuldan bir gözü şiş olarak dönünce, annesi telaşlandı:

                   _Oğlum  ne oldu gözüne? Düştün mü yoksa?

                   _Hayır düşmedim. Arkadaşım Hakan’la dövüştük. Ben de yarın onun gözünü şişireceğim.

                   Annesi yatıştırmaya çalıştı:

                   _Sakın ha! Dövüşmek iyi bir şey değil. Ben sana yarın pasta çörek vereyim. Arkadaşına da ver, barışın. Güzel güzel oynayın olmaz mı?

                   _Olur anneciğim, barışırız.

                   Ertesi gün, çocuk öteki gözü de şişmiş olarak döndü. Annesi merakla sordu:

                   _Yine ne oldu?

                   _Arkadaşım yaptı, daha çok pasta , çörek istiyor!

                   Disiplin çocuğa istenilen davranış ve alışkanlıkları öğretir, kendi kendini denetleme ya da iç denetim demek olan ahlak gelişimi sağlar. Disiplin, tutarlılık ve esneklik gibi temel ilkeleri içermelidir. Katı ve baskıcı disiplinle davranışı yönlendirmeyi amaçlayan anne-baba; çocuğun kendilerine karşı korku, öfke ve kızgınlık içinde olmasına neden olur, çocuğa saldırgan olmayı ve sorunlarını şiddet yoluyla çözmeyi  öğretir ve zayıf vicdan ve ahlak gelişimine yol açar.

         Araştırmalarda disiplin yöntemi olarak ödüllendirmenin ceza vermekten daha etkili olduğu saptanmıştır. Disiplin hem yeteri kadar hem de çocuğu yaşına uygun olmalıdır. Kurallar açık olmalı ve uygulanabilmelidir. Ceza verilmesi gerekiyorsa hemen uygulanmalı ve üstü örtülmemelidir.

                   Ceza, çocuğun özüne değil de davranışlarına yönelik olmalıdır. Anne-babalar çocuklarına sevgi, anlayış, sabır ve hoşgörü ile disiplin vermelidir.

                   Anne-baba-çocuk ilişkilerini içinde yaşayan toplumun etkileri belirler. Türk aile ve eğitim sistemine bakıldığında, genelde otoriter, kısıtlayıcı, aşırı koruyucu ve kontrol edici bir yapının ortaya çıktığı, çocukların saygılı, baş eğici, pasif ve uysal kişilik yapısıyla biçimlendiği, kurallara uygun davranışlar ödüllendirilirken: aktif, sorgulayıcı, atılgan davranışların cezalandırıldığı görülmektedir.

                   Başka bir deyişle, toplumumuzda çoğunlukla pasif ve söz dinleyen çocuklar anne-babayla olumlu ilişkilere girmekte, kendi görüşlerini ifade edebilen aktif ve girişken, yaratıcı fikirler ileri sürebilen ve fikirlerini söyleme eğiliminde görülen çocuklar olmaktadır.

                   Sevgi ve şefkat insan ruhunun üretebildiği en gönül okşayıcı duygulardır. Sevgi, övgü ve takdir insana değerli olduğu duygusunu verir; değerli olduğunu hisseden insan da çevresine değer verir. Hepimizin ortak amacı çocuklarımızın fiziksel ve ruhsal olarak sağlıklı yetişmesidir. Bunda anne-babaların tutumlarının etkisinin büyük olduğu gerçeği yadsınamaz. Anne-babaların çocuklarına yönelik tutumlarının sağlıklı olması, büyük ölçüde onların kendi içlerinde barışık , dengeli, huzurlu ve birbirlerine karşı sevgili ve saygılı olmalarına bağlıdır.

                   Çocukların gösterdiği uyum ve davranış sorunlarının nedenlerinden birisi de ana babalarının onlara uygun sınırlar koymamalarıdır. Bazı ailelerde disiplin yok gibidir. Çocuğun tüm davranışları hoşgörüyle karşılanır. “çocuktur yapar”, “O daha çok küçük yüklenmeyelim” düşünceleriyle çocuğa sınırsız haklar tanınır. Çocuk istenmeyen bir şey yaptığında ana baba yumuşak bir şeklide “yapma” mesajı verir, defalarca aynı mesajı tekrarladıktan sonra ikna edici nedenler ve açıklamalarda bulunur. Bu arada çocuk istediği şeyi yapmaya devam emektedir. Bazı evlerde ise disiplin vardır ancak ne zaman, nerede uygulanacağı belirsizdir. Anne babanın tutumu aşırı hoşgörü ile sert cezalandırmalar arasında gidip gelmektedir.

                   Normalde izin verilmeyen bir davranış, anne babanın uğraşacak zamanı olmadığında ya da keyifleri yerinde olduğunda görmezlikten gelinir. Çocuk nerede durması gerektiğini bilemez. Davranışlarını “ne zaman yaparsam cezadan kurtulurum” sorusuna göre ayarlar.

                   Anne babalar kendi ruh durumları, çocuğun yapısı ve çevre koşulları nedeniyle çocuklarına karşı tutarsız davranabilirler. Hiçbir evde her zaman tutarlı olmak mümkün değildir. Burada sözü edilen tutarsızlık sürekli devam eden tutarsızlıktır. Bir gün görmezlikten gelinen davranış, ertesi gün ağır ceza görüyorsa, annenin yaptığını baba bozuyor ya da babanın verdiği cezaya anne karşı çıkıyorsa, tutarsızlık gerçekten vardır. Tutarlı olmayan yaklaşım gevşek ve katı tutumların tüm sakıncalarını taşır. Çocukların sorumluluk almalarını engeller hem de onları aşırı denem ve isyana teşvik eder.

                   Tutarsız yaklaşım içinde annelerin sık başvurduğu yollardan birisi de acındırma yoludur. “beni çok üzüyorsun”, “sizin yüzünden hasta oldum” “beni birazcık seviyorsan yapma” diyerek çocuğun söz dinlemesini sağlamaya çalışan anneler vardır. Bu yolla çocuk endişeler ama yine söz dinlemez hatta daha hırçın davranır.

                   Bütün gün bağıran, azarlayan,söylenen anneler vardır. Çocuk davranışını annenin ses tonuna göre ayarlamayı öğrenmiştir. Anne en yüksek ses tonuyla bağırmadan söz dinlemez. Babaya şikayet etmek, babanın öfkesiyle korkutmak da diğer bir tutarsız yaklaşım örneğidir. Akşam baba eve gelince önce çocukların bütün gün yaptıkları anlatılır daha sonra ”bu seferlik affet babası bir daha yapmayacağına söz versin” denilerek babayla çocukların arasına girilir. Çocuk uyarıların uygulanmayacağını öğrenir, ertesi gün aynı senaryo tekrar yaşanır.

                   Uygulanması sakıncalı olan ama ana babaların sık başvurduğu yöntemlerden birisi de çocuğa küsmektir. “Konuşma benimle, ben senin annen değilim”, “Git başka anne bul” cümleleriyle çocuğu yola getirmeye çalışmak ve bunu uzun süre sürdürmek çocuğa küsmeyi öğret,ir. Çocuk tedirgin olur ve annenin kendisiyle barışması için elinden geleni yapar. Sonunda zaten vicdanı rahat olmayan anne hiçbir şey olmamış gibi barışır. Bazen anne çocuk arasındaki ilişki küslük öncekinden daha yakın olur. 

                   Bir disiplin aracı olarak söz edilmesi uygun olmayan ama günümüzde halen uygulanmakta olduğu için üzerinde durulacak bir yöntem de dayaktır. Dayak bir anlık öfke ile başvurulan, çoğu kez amacını aşan bir cezadır. Öğretici değeri olmayan, etkisi kısa süren bir yıldırma yöntemidir. Dayak yiyen çocuklar çoğunlukla neden dayak yediklerini unuturlar. O gün babasının kendisini dövdüğünden yakınan bir çocuğa o gün neler olduğu sorulduğunda, olayı hatırlamadığını söyleyecektir. Aklında kalan tek şey dayak yemiş olduğudur.

                   Disiplin, bir eğitim aracı olarak düşünüldüğünde korkutma, utandırma, gururunu kırma gibi kavramlarla iç içe olmamalıdır. Disiplin iki temel amacı vardır; birincisi, çocuğa anlaşılır, kesin ve sınırları olan, güvenli bir ortam sunmaktır. Bu ortam çocuğun sağlıklı gelişimi için gereklidir. Disiplinin ikinci amacı ise, çocuğun kendi kendini yönetme yeteneği yani özdenetim kazanmasıdır . çocuk denetim altında değilken de öğrendiklerini uygulayabilmeli, kurallara uyan,ama denetim kalkınca çığırından çıkan çocuk özdenetim kalkınca çığırından çıkan çocuk özdenetim yeteneği kazanmamış demektir.

                   Bazı anne babalar, disiplini, sorun olduğu zamanlarda başvurulacak uygulamalar olarak görürler. “Çocuğum söz dinlemediği zaman ne yapmalıyım?”, “Bana vurduğu zaman ben de ona vurabilir miyim?”,”verdiğimiz hiçbir ceza işe yaramıyor, ne yapacağımızı şaşırdık” ifadeleri bu bakış açısını tanımlar. Bu ana babalar için disiplin, acil durumlarda dokunulması gereken bir alarm düğmesidir. Böyle bir disiplin anlayışı eğitici değil cezalandırıcıdır. Önceden bir hazırlık yoktur, olay anında tepkisel yaklaşılır. Bu duruma gelmemek için disiplin, yaşamın bir parçası olarak görülmeli,”sorunları önceden önlemek için neler yapmamız gerekiyor” sorusuna yanıt aranmalıdır.

 

                   Bir gün minik Emre babasına meraklı bir şeklide sorar.

                   “Baba ben nasıl oldum?

                   Babası bir an ne diyeceğine karar veremez ve;

                   “Emreciğim biz senin olman için yatağın altına şeker serpmiştik. Ertesi sabah kalktığımızda bir baktık ki sen ordasın” der. Bunu duyan emre yatmadan önce yatağın altına birazcık şeker döker, sabah kalktığında meraklı gözlerle hemen yatağın altına bakar. Bir de ne görsün? Yatağın altı bir sürü karınca doludur. Bunu gören Emre; “ah ulan şimdi hepinizi gebertirdim ama baba yüreği işte kıyamaz ki “ der.

                   Ana babaların etkili ve kesin sınırlar koyamamasının bir nedeni de çocuklarının sevgisini kaybetme korkularıdır. Çocuklar ana babanın bu korkusunu hissederler ve sınırlarla karşılaştıklarında onları sevmemekle tehdit ederler. “sen kötü bir annesin,senden nefret ediyorum”, “çok acımasızsın, beni hiç sevmiyorsun” gibi cümlelerle anne babaya geri adım attırmayı başarırlar.

                   Hiçbir çocuk sınırları isteyerek, memnuniyetle kabul etmez. Çocuğun kural koyan ana babaya “bu kuralları benim iyiliğim için koyduğunuzu biliyorum, iyi ki kurallarınız var” demesinin beklemek yanlıştır. Ana baba  olmanın zor taraflarından birisi de konulan kurallar nedeniyle çocuğun kızgın olması tolore edebilmek ve geri adım atmamaktır. Çocuğuyla yakın ilişki kurmayı onunla “arkadaş” gibi olmakla karıştıran ana babalar da vardır. Arkadaşlık ilişkisinde eşitlik vardır, taraflar birbirlerine öneride bulunabilir, kararlar uzlaşarak alınır, yaptırım yoktur.

                   Önerilen şey istenirse yapılır, istenmezse yapılmaz. Oysa çocuklar için evde tutarlı kurallar ve sınırlar koyan, sevgi ve destek veren bir ana baba gereklidir. Ana baba sınırını koymalı, çok memnun olmasa bile uygulamaya devam etmelidir.

 

DİSİPLİN İÇİN ÖNEMLİ İLKELER

1)     Tutarlılık disiplin için önemli ilkelerden biridir. Ana baba çocuğu uygun olmayan bir isteğine birkaç kez “Hayır” dedikten sonra sonunda “evet” diyorsa, çocuk ısrar etmesinin işe yaradığını öğrenecektir.

2)     Ana babanın sözbirliği ve işbirliği yapması gereklidir. Anne çocuğa “Dışarı çıkmadan önce oyuncaklarının topla” dediğinde baba “Bırak gitsin, arkadaşları bekliyor” diyorsa çocuk işine gelen kuralları dinleyecektir.

3)     Ana baba davranışlarıyla çocuğa örnek olduğunu unutmamalıdırlar. Anne baba öğrettikleri kuralları kendilerinin de sergiliyor olması gerekir. Kardeşine vurduğu için çocuğunu döven bir baba “kimsenin kimseye vurmaması gerekir” kuralını önce kendisi bozmuş olur. çocuklar ana babaların birbirlerine nasıl davrandıklarının gözlemlerler.

                   Eşini sürekli eleştiren ya da ona alaycı bir şekilde yaklaşan bir babanın yanında çocuğun kardeşine olumlu ve saygılı  davranması beklenemez. Anne babaların, çocuklarına karşı tutumlarını etkileyen başlıca faktörler şöyle sıralanabilir: Anne babanın zihinlerinde nasıl bir çocuk istedikleri konusunda, daha doğumdan önce hayali bir çocuk kavramı oluşur.

                   Dünyaya gelen çocuk, anne ve babanın beklentilerine uygun olmadığı takdirde, oluşan kırıklık sonucu, anne babada red etme tavrı gelişir.

                   Toplumun kültürel değerleri, çocuklarını yetiştirme konusunda anne babaların tutumlarını etkiler. Çocukların sayısı, cinsiyeti ve kişilik özellikleri anne-babanın tutumlarını etkiler (uyaran çocuk anne-babanın dikkatini daha çok çeker, kendisiyle ilgilendirir.)    

                   Bütün bunların dışında, anne-babanın kendi çocukluk yıllarındaki deneyimleri, şimdiki tutumlarında etkili olabilir. Çocukluk yıllarında kendi anne babasıyla sağlıklı bir etkileşim kuramayan, yeterli sevgi göremeyen bir baba ya da genç kızlık yıllarında aşırı baskı altında büyümüş bir annenin tutumları, bu kötü deneyimler nedeniyle olumsuz olabilir. Yine aile içinde eşler arasındaki ilişki, çocuklara karşı takınılan tavrı etkileyen bir başa faktördür. Örneğin, eşiyle anlaşamayan, mutsuz bir anne, tüm sevgisini çocuğuna vererek onunla aşırı derecede bütünleşebildiği gibi, tam tersine, saldırgan bir tutuma da bürünebilir.

                   Çocuğunuza “doğru davranışlar” öğretmek için en etkili yöntem “Pozitif Ödüllendirme”dir. En etkili  yöntem olmasına rağmen ne yazık ki anne babalar tarafından da en az kullanılanıdır. Şimdi “Pozitif Ödüllendirme”nin hayvan eğitimi üzerindeki etkisini gösteren bir örneğini inceleyelim: Eskiden bir park vardı. Bu parkın görevlilerden, hayvan psikologu basketbol oynamayı öğretmişti.

                    Vahşi ayılar,adadan geldiklerinde doğal olarak basketbol hakkında fazla bir şey bilmiyorlardı. Dr. Smith,yine de ayılarla bazı anne babaların yaptığı gibi ne bağırdı ne nutuk çekti ne de onları dövdü. Ne mi yaptı? Pozitif Ödüllendirme sistemini esas aldı.

                   Yöntemi şöyleydi: Ayının kafesin içindeki basket potasına doğru yaptığı küçük hareket bile ufak bir parça etle ödüllendiriliyordu. Ama kafesin diğer tarafına doğru giderse ne ödül ne de ceza veriliyordu. Dr. Smith’i bu sistemi ayılar basketbol potasının yanına gelene kadar her gün sürdürdü. Daha sonraki  etaplardaysa ayıları topu yerden aldıklarında, potaya götürdüklerinde ve basket attıklarında ödüllendirdi. Anlaşılacağı gibi bu gelişmelerin hiçbiri tek bir derste gerçekleşmedi. Ama eğitimleri tamamladıktan sonra Dr. Smith ne zaman kafesinin içine bir top atsa ayıların biri koşup yakaladı ve potaya attı.

                   Bu örnek basit olmasına rağmen anne babalar için çok önemli noktaları vurgulamaktadır. Dr. Smith’in neler yaptığını birlikte gözden geçirelim: İlk önce, atmayı öğrenmelerini istiyordu, bunun dışındaki tüm hareketler doktora göre istenmeyen davranıştı. İkinci olarak, yapılmasını istediği hareketler için bir ödül kararlaştırdı; bir parça et. Üçüncü olarak, ödülleri en son aşamada, ayı basketi attığında değil de, küçük miktarlarda her aşamada verdi.

                   Bu küçük adımlar, Dr.’a vahşi ayılara basketbol oynamayı öğretme başarısını getirdi. Özetlersek, Pozitif Ödüllendirme sisteminin ana fikri; “İstenen davranışlar daima ödüllendirilmelidir ama istenmeyen davranışlara ödül yoktur. Ödüllendirilen davranışlar ise genellikle tekrarlanır. “Bazı anne babalar yalnızca iyi davranışları ödüllendirme metodunu uygularken, bazıları da bilmeden bunun tam tersini uygular.

                   Bu küçük adımlar, Dr.’a vahşi ayılara basketbol oynamayı öğretme başarısını getirdi. Özetlersek, Pozitif Ödüllendirme sisteminin ana fikri; “İstenen davranışlar daima ödüllendirilmelidir ama istenmeyen davranışlara ödül yoktur. Ödüllendirilen davranışlar ise genellikle tekrarlanır. “Bazı anne babalar yalnızca iyi davranışları ödüllendirme metodunu uygularken, bazıları da bilmeden bunun tam tersini uygular.

                   Farkında olmadan, çocuklarını istenmeyen davranışları için “ödüllendirilir mi? kucaklanıp, aferin denilir mi? Hayır! Zaten öyle davranması gerekiyordu diye düşünülür ve hiçbir şey söylenemez. Burada gözden kaçan; iyi davrandığında ödüllendirilmeyen çocuğun “Nasıl olsa aldırmıyor” diyerek bu davranışını tekrarlamamaya yönlendirildiğidir. Bir de bu durumun tersini düşünelim: çocuk iyi davranmak yerine, arkadaşına vuru, çorbayı isteyerek yere döker, kız kardeşine eziyet eder, annesinin çantasından para çalar, hiçbir şekilde itaat etmez. Özetle, yapılmaması gereken yüzlerce davranıştan birkaçını sergiler. Bunun sonucunda ne olur? olumlu davrandığında ona aldırmayan anne babası yapmaması gereken davranışlar sergilediğinde hemen bütün dikkatlerini çocuklarına verirler. Onu azarlar hatta tokatlarlar.

                   Anne babaların bu davranışını ben “Erimiş Çikolata Kanununa” karşı gelmek diye adlandırıyorum. Eğer ikisi arasında seçme şansı verilirse, çocuk  tabii ki erimemiş çikolatayı, erimiş çikolataya tercih edecektir. Ama erimemiş çikolata yoksa erimişine “hiç yoktan iyidir” diye razı olacaktır. Aynı şekilde anne babasından ilgi görmeyen çocuk, hiç yoktan iyidir anlayışıyla azar işitmeye razı olacaktır. Bir çocuk için ne şekilde olursa olsun ilgi görmek en önemli şeydir. Anne babanın kızgınlığı çocuğa ödül etkisi yapar.

                   İstemeden de olsa çocuklarına, kardeşine eziyet etmeyi, arkadaşları ile kavga etmeyi, para çalmayı ve daha yapmaması gereken pek çok şeyi öğrenir. Sonuçta pek çok anne baba çocuklarına öğretmek istedikleri şeylerin tam zıddını öğretir. Ödüllendirmeyerek, çocuklarının iyi davranışlarını köstekler, cezalandırarak da (negatif ilgiyle) kötü hareketlerini bilmeden destekler. Başka anne babaların düştüğü hataya düşmemek için ne yapmalıyız? Emekleme döneminden başlayarak ergenlik çağına kadar uygulayacağınız bir ödüllendirme sistemi geliştirmeliyiz.

                   Bazılarınız, “Ama benim çocuğum sekiz yaşına geldi bile, şimdi ne yapacağım” dediğini duyar gibiyim. Endişelenmeyin. Çocuğunuz hangi yaşta olursa olsun, bu sistemi uygulayabilirsiniz. Ama ne kadar erken başlarsanız sizin için o kadar kolay olur. örneğin, delikanlılık çağına ulaşmış bir çocuk (ergenlik psikolojisinin doğal sonucu olarak) anne babasının her söylediğine karşı çıkacağı için işiniz çok zorlaşabilir. Bu bölümde, ödüllendirme sisteminizi nasıl kurabileceğinizin genel bir özeti, daha sonraki bölümlerde ise değişik yaşarla uygulanabilecek değişik bakış açıları yer alacak. Diyelim ki sekiz yaşında bir çocuğunuz var ve siz ödüllendirme sistemini ilk defa olarak denemek istiyorsunuz. Nereden başlamalısınız?

                   İlk olarak, çocuğun davranış ve duygularını ayrı ayrı değerlendirmeye çalışmalısınız. Bir çocuğun duyguları derken; sevgi, sevinç, heyecan, öfke, keder ve korkudan bahsediyorum. Duyguları sadece çocuğunuza ait bir dünyadır. Onları ne etkileyebilir ne de değiştirebilirsiniz. Heyecanlanmak, korkmak, üzülmek veya kızmak çocukların elinde değildir. Hiçbir çocuk duygularından sorumlu tutulamaz. Çünkü duygular davetsiz misafir gibidir. Davranışlar, ancak dışarıdan izlenebilir ve kontrol altında tutulabilir.

                   Örneğin; öfkelenmek çocuğun elinde değildir ama kızdığında arkadaşının gözüne kum atmak, kardeşine vurmak ya da oyuncak çalmak elindedir. Anne babalar çocuklarının duygularını kontrol altına alıp yönlendiremezler ama hareketlerini hem kontrol altına alabilirler hem de büyük ölçüde yönlendirebilirler.

                   Çocuğunuza uygun bir ödüllendirme sistemi oluştururken, duygularının değil hareketlerini yönlendirmeyi amaçlıyoruz. Dikkat edilmesi gereken ikinci nokta; çocuğun sadece tanık olduğumuz hareketlerini hedef almaktır. Gözle görülmeyen, elle tutulmayan olaylarda anne baba etkili olamaz. Örneğin: danışmaya gelen anne babalara “çocuğunuzun sizi tedirgin eden yönleri nelerdir? Hangi davranışlarının değişmesini istersiniz?”diye sorulduğunda, genellikle “sorumluluk sahibi değil” yanıtını alınır.

                   Onlara “sorumluluk” yada saldırganlık” kavramlarının soyu olduğu açıklandığında ise sözlerini, “eşyalarını dolaba asmak yerine yerlere atıyor” ya da kardeşini dövüyor” olarak değiştirirler. Bu noktada elinizde, çocuğunuza uygun ödüllendirme sistemini yaratabilmek için çok değerli iki kural vardır. Birincisi; sisteminizi çocuklarınızın duyguları değil hareketleri üzerine kurmak, ikincisi ise; ödüllendirme sistemini sadece elle tutulur, gözle görülür davranışlara uygulamaktır.

                   Uyulması gereken genel kurallar bunlardır. Şimdi konuya daha fazla açıklık getirmek için hayali örneğimiz olan sekiz yaşındaki bir çocuk için en iyi ve kötü karakter özellikleri oluşturalım. Sisteminizi oluştururken, üç ayrı liste yapmanızda fayda var:

 

                   A:Onayladığınız ve devam etmesini istediğiniz davranışlar.

                   B:Azalmasının istediğiniz davranışlar.

                   C:Daha fazla yapmasını istediğiniz davranışlar.

 

                   Bu üç listeyi şöyle hazırlayabilirsiniz:

 

                   A:Onayladığınız ve devam etmesini istediğiniz davranışlar

1)     İlginç sorular sorması.

2)     Ev işlerine yardımcı olması. (Ama her zaman değil!)

3)     Ara sıra sizi kucaklayarak sevgisini göstermesi.

4)     Yakın arkadaşı ile kavga etmeden uzun süreli oyunlar kurabilmesi.

5)     Giysilerini dolabına asması. (Bazen!)

 

B:Azalmasını istediğiniz davranışlar

1)     altı yaşındaki kardeşi ile ağız dalaşı başlatması.

2)     Kardeşine vurması.

3)     İstediğini elde edemeyince bağırması.

4)     Bazen itaatsizlik etmesi.

 

C:Daha fazla yapmasını istediğiniz davranışlar

1)     giysilerini dolabına aşması.

2)     Ev ödevini ihmal etmemesi.

3)     Kardeşi ile kavga etmeden oynaması.

4)     Yatağını toplaması.

 

İlk listedeki maddeler çocuğunuzun zaten yaptığı şeylerdir, sizin yapacağınız, bu davranışlar için bir ödül saptamaktır. Unutmayın; “Ödüllendirilen davranışlarını düzenli olarak tekrarlaması değil her tekrarladığında ödüllendirilmesidir.Örneğin, giysilerini dolabına her gün değil de haftada iki kere asıyor diyelim; güçlendiriniz . pozitif Ödüllendirme sistemi oturmuş iyi alışkanlıklar oluşturmaya yöneliktir. İki türlü ödül vardır. Manevi olanlar, taktir etme, öpücük, kucaklama vb. ödüllerdir. Sisteminize erken yaşta başlarsanız, işinizin çok özel durumlarda ihtiyaç duyduğunuzu göreceksiniz. Örneğin, sekiz yaşındaki çocuğunuz ilginç bir soru sorduğunda: hemen, “Ne kadar akıllıca bir soru, bunu düşünmek için çok akıllı olmak gerekir” diyebilirsiniz.

                   Eğer evde size yardımcı olduysa, yine buna benzer iltifatlarda bulunabilirsiniz. Ya da son zamanlarda size özellikle yardım ediyorsa, “Bugünlerde bana çok yardımcı oldun, ben de sana bir şey ikram etmek istiyorum, hadi dondurma yemeye gidelim” diyebilirsiniz. Eğer, eve çağırdığı arkadaşı ile uzun süre güzel güzel oynadılarsa, “çocuklar, çok güzel oynuyorsunuz, aferin, hadi dondurma yemeye gidelim” diye bir sürpriz yapabilirsiniz. Çocuğunuz, istediğiniz bir davranışı öğrenirken, başlangıçta her sefer onu ödüllendirmeyi ihmal etmeyin.

                   Yapması gerekeni öğrendikten sonra ise onu aralıklarla ödüllendirmelisiniz. Örneğin, arkadaşı ile kavga etmeden oynadığı için her seferinde onu ödüllendirmeyin. Bunun beklemediği bir zamanda yapın. Eğer, “Bizi birlikte güzel güzel oynadığımız halde niçin dondurma yemeye götürmüyorsun?” diye mızmızlanırsa; “Özel ödüller özel zamanlar içindir” demekten kaçınmayın. Ödülün zamanını ve şeklini çocuk değil siz kararlaştırmalısınız. Çocuğunuzun arzu edilen davranışlarını ödüllendirmek sadece onu bu davranışları tekrarlamaya yönlendirmez, sizin itsinizde de olumlu etki yapar. Siz de sürekli ödüllendirebileceğiniz bir davranış aramaya başlarsınız. Böylece, bilinçaltınızda kendinizi pozitif olaylara konsantre olamaya alıştırırsınız.

                   Ne yazık ki bazı anne babalar bunun tersini yapar; Çocuklarını cezalandırmak için izlerler. Siz böyle yapmayın! Çocuklarınızı iyi işler yaparken “yakalayın” ve onları ödüllendirin! Unutmamalısınız ki: “balla; sirkeyle yakaladığınızdan daha fazla sinek yakalarsınız.”

1)     Kişiler: Hafta içinde, çocuğunuzun en fazla zaman geçirdiği on kişinin listesini yapın. Zamanını en çok geçirdiği kişiyi ilk sıraya , ikinci kişiyi ikinci sıraya vb. ardından çocuğunuzun daha fazla zaman geçirmek isteyeceğine inandığınız kişilerin listesini yapın. Bu listeye, çocuğunuzun daha fazla geçirmek isteyeceği kişileri de yazabilirsiniz.

2)     Yerler: Çocuğunuzun hafta içinde en fazla geçirdiği yerlerin listesini yapın. (Ev, sokak, mutfak, park, sınıf, odası vb.) Şimdi de çocuğunuzun daha fazla zaman geçirmek istediği yerlerin listesini yapın.

3)     Şeyler: Çocuğunuzun hafta içinde en fazla zaman geçirdiği on şeyin listesini yapın. (Oyuncaklar, TV, evdeki hayvanlar, kitaplar, bisiklet, bebekler vb. )

 

                   Çocuğunuzun çok istediği halde sahip olamadığı ya da yapma şansının olmadığı şeylerin listesini yapın. Aşağıdaki listeye çocuğunuzun en sevdiği on yiyecek ve içeceğin adlarını yazın. Bu listeye şeker, çikolata gibi her zaman yemesine izin vermediğiniz şeyleri de ekleyin.

 

4)     Aktiviteler: Çocuğunuzun hafta içinde en çok zaman ayırdığı aktiviteleri sırasıyla yazın. (Televizyon seyretmek, kitap okumak, sporla ilgilenmek vb.) böyle bir listenin çocuklarınızı daha yakından tanımak için size yardımcı olduğunu göreceksiniz. Anne babalar, çocuklar hakkında genellikle bilinçli olarak bu listedeki gibi düşünceler üretmezler. Listeleri yaptıktan sonra bu dört ana maddenin çocuğunuzun hayatında ne kadar önemli bir yer tuttuğunu ve belki de bu maddelerin bazılarını ödül nedeni, onlara, çocukların her birinin ne kadar özel olduğunu hatırlatmaktır. Her çocuğa uygulanabilecek bir ödül listesi yoktur.

 

                   Bir çocuğa ödül görünen, diğer çocuğa ters etki yapabilir. Her çocuğun hoşlandığı kişiler, yerler ve aktiviteler farklıdır. Şimdi elinizde ödül olarak kullanabileceğiniz şeylerin listesi var. Çocuğunuzun, yapmamasını istediğiniz hareketlerinin listesine geri dönelim. Buradaki en önemli konu maddeleri tek tek çözümlemeye çalışmaktır. Diyelim ki artık kardeşi ile dövüşmemesini istiyorsunuz.

                   Önce, buna neyin sebep olduğunu bulmaya çalışın. Eğer her dövüşten sonra çocuklarınızdan birini ya da ikisini birden cezalandırıyorsanız, demek ki siz farkında olmadan “Erimiş Çikolata” ilkesini uyguluyorsunuz.

                   Negatif ilginiz, istemediğiniz halde çocuklarınızı ödüllendiriyor ve onları dövüşmeye teşvik ediyor. İlk adım, negatif ilgiyi derhal keserek bu tarz ödüllendirmeyi durdurmaktır. Planınızın diğer yanının uygulayarak, çocuklarınızın arasındaki arkadaşlığı güçlendirmeye çalışın. Arkadaşça davrandıkları zaman çocuklarınızı ödüllendirerek bu duyguyu güçlendirmek istiyorsunuz. Bunun için aşağıdaki programı uygulayabilirsiniz:

  1. Sabah, çocuklar okula gitmeden önce bir ödül.
  2. akşam yemeğinden sonra, değişik zamanlarda iki ödül.

 

                   Ödüllerin en fazla etkili olduğu zaman, istenen davranışların yapıldığı andır. Size düşen görev sabah ve akşam çocuklarınızı dövüşmediği ve iyi geçindikleri zamanı bulmaktır. Daha önce belirttiği gibi anne baba olarak en büyük göreviniz; çocuklarınızı en iyi şekilde davranırken “yakalamaktır” Böyle zamanlarda çocuklarınızı ödüllendirirken;

“sizi birbirinizle iyi geçinirken görmek çok güzel “ demeyi unutmayın. Artık “dövüşmedikleri zaman ödül, dövüştükleri zaman hiçbir şey” düzeninin kurduk. Ama “dövüşürken onları nasıl durdurayım? Dediğinizi duyar gibiyim. Bunun çözümünü kitabın ilerleyen bölümlerde açıklamaya çalışacağım. Aşağıdaki üç maddeden birine girmiyorsa, yapılması gereken, çocuklarınızı “kötü” davranışlarına aldırmamaktadır. “çocuğunuz ne yaparsa yapsın aldırmayın!denilemiyor. çocuğunuz, duvarlara resim yapıyorsa ya da piyanonun üstüne ismini kazıdıysa, bunlar tabii ki durdurulması gereken davranışlardır. Burada vurgulanmak istenen; pozitif davranışları ödüllendirerek, (hele de erken yaşat başlarsanız) kurmak istediğiniz disiplin programında kendinize büyük kolaylık sağlayabileceğinizdir.

                   Bizim burada ödüllendirdiğimiz davranışlar, başkasının canını acıtmamak ödev yapmak, ortalığı toplamak gibi yararlı davranışlardır. Anne babalar çalıştıkları işten maaş ve ikramiye alırlar. Çocuğumuzu yaptığı iyi hareketler için ödüllendirirken biz de ayni mantığı kullanmalıyız. Kardeşine vurmamayı öğrenmeyi, ortalık toplamayı, ödev yapmayı “iş”e, bizlerin onlara verdiği ödülleri ise “maaş”lara benzetebiliriz. İş yaparak para kazanılan paraya nasıl “rüşvet” denemezse aynı şey çocuklarımıza verdiğimiz ödüller için de geçerlidir. Ödüllerin arasını açarak, ara sıra ödül vermeye başladığımız da ise çocuğumuza ödül almaktan değil, sadece iyi bir iş yapmış olmaktan mutluluk duymayı öğretiriz. Amacımız; çocuklarımızın sorumluluk sahibi, kendi kendilerini ödüllendirebilen yetişkinler olmalarıdır. Pozitif Ödüllendirme sistemini ne kadar çok kullanırsak, diğer disiplin yöntemlerine o kadar az ihtiyaç duyarız. Çünkü; başa çıkılması gereken kötü hareketler de o derece azalır.

 

 0533 373 81 23